Benden ne istiyorsunuz ey anamin ogullari?
Sizlere bos vaatlerden sozle suslenmis saraylar,
duslerle golgelenmis binalar mi yapmami istiyorsunuz?
Yoksa yalancilarin ve odleklerin diktiklerini yikmami,
riyakarlarin ve
habislerin kaldirdiklarini yerle bir etmemi mi istiyorsunuz?
Ne yapmami istiyorsunuz ey anamin ogullari?
Sizi hosnut etmek icin guvercin gibi oteyim mi
yoksa kendimi hosnut etmek icin
aslan gibi kukreyeyim mi?
Size sarki soyledim raksetmediniz,
onunuzde yas tutup dovundum aglamadiniz;
yoksa ayni vakitte hem sarki soyleyip
hem de yas tutmami mi istiyorsunu?
Bilgi ekmegi vadilerdeki taslardan daha bolken
sizin ruhlariniz acliktan iki buklum oluyor;
yemiyorsunuz.
Kalpleriniz susuzluktan buzulmusken ve hayat pinarlari
evlerinizin etrafindaki su kanallari gibi akip gidiyorken,
siz nicin icmiyorsunuz?
Denizin medd ve cezri var,
ayin yarimligi tamligi var,
zamanin yazi ve kisi var,
ama hakikat;
donusmez,
yok olmaz,
degismez,
nicin hakikatin yuzunu cirkinlestirmeye ugrasiyorsunuz?
Gecenin sessizliginde size dolunayin guzelligini ve
yildizlarin heybetini gostermek icin seslendim de,
sizler dehsete dusmus bir halde yataklarinizdan kalktiniz,
kiliclariniza, mizraklariniza sarildiniz,
''Bogusacagimiz dusman nerede?'' diye bagirarak.
Sabah oldugunda,
suvari ve piyadesiyle dusman geldi,
ben size seslendim.
Siz uykunuzdan uyanmadiniz,
tersine dus alaylariyla bagirmaya devam ettiniz.
Ben geldim size dunya ulkelerini gostereyim,
dagin tepesine cikalim dedim.
Siz;
''Bu vadinin derinliklerinde babalarimiz,
atalarimiz yasadilar, onun golgesinde olduler,
magaralarina gomulduler.
Peki biz burayi nasil terkeder
onlarin gitmedigi bir yere nasil gideriz?'' diye yanitladiniz.
Ben size, gelin altin yataklarini,
yeryuzunun hazinelerini size gostermem icin
ovalara gidelim dedim, sizler;
''Ovalarda eskiyalar,
yol kesen haydutlar gezinir'' diye cevap verdiniz.
Ben size gelin,
denizin nimetlerini sundugu sahile gidelim dedim,
siz;
''Engin sularin gurultusu ruhlarimizi korkutur,
derinliklerin dehseti bedenlerimizin olumune sebep olur''
diye yanitladiniz.
Ben sizi Seviyordum ey anamin ogullari!
Bu sevgi bana zarar verdi,
size de faydali olmadi.
Bugunse sizden igreniyorum,
igrenmekse kuru cer-copten baska birsey supurmeyen,
yikilmaya yuz tutmus evlerden baskasini yikmayan bir akintidir.
Sizin zayifliginiza aciyordum ey anamin ogullari,
acimak da zayiflari cogaltiyor,
acizlerin sayisini arttiriyor,
yasama bir fayda saglamiyor.
Ama bugun sizin zayifliginizi gorur oldum ya
benligim tiksintiyle urperiyor,
hakir gorerek sakiniyor.
Sizin dusuklugunuze,
kirilmisliginiza aglardim ve
gozyaslarim cam gibi kuru akardi.
Ama onlar sizin yogun kirlerinizi temizlemedi,
aksine benim gozumdeki perdeyi kaldirdi,
taslasmis gonullerinizi yumusatmadi
tersine benim kalbimdeki sefkati akitti.
Ve bugun sizin acilariniza guler oldum.
Gulmek ise firtinadan once gurleyen simsektir,
firtinadan sonra gelen degil.
Benden ne istiyorsunuz ey anamin ogullari?
Benden, durgun sularin havuzlarinda
yuzlerinizin hayallerini size gostermemi mi istiyorsunuz?
Oyleyse gelin ve bakin
ne kadar cirkinmis yuz hatlariniz.
Gelin ve anlayin;
korku baslarinizdaki saclari kul gibi yapti,
uykusuzluj gozlerinizi oydu;
karanlik kuyular gibi oldular,
odleklik yanaklariniza dokundu;
burusuk bez parcalari gibi ciktilar ortaya,
olum dudaklarinizdan optu;
sonbahar yapraklari gibi sarardilar.
Benden ne istiyorsunuz ey anamin ogullari,
daha onemlisi hayat sizi ogullarindan saymiyorken,
hayattan ne istiyorsunuz?
Ruhlariniz kahinlerin ve sihirbazlarin ellerinde silkeleniyor,
bedenleriniz azginlarin ve
sefihlerin disleri arasinda urperiyor,
ulkeleriniz dusmanlarin ve
fatihlerin ayaklari altinda titriyor;
bunlara ragmen gunesin yuzu karsisinda
ayakta kalisinizdan daha ne umuyorsunuz?
Kiliclariniz pasla kapli,
mizraklarinizin uclari kirik,
kalkanlariniz toprakla ortulu;
buna ragmen savas ve
catisma meydaninda niye duruyorsunuz?
Dininiz riya,
dunyaniz iddia,
ahiretinizse toz-duman,
olum bedbahtlarin rahatiyken siz nicin yasiyorsunuz?
Hayat genclige yoldaslik eden bir azim,
ortayasliliga katilan bir ciddiyet,
ihtiyarliga tabi olan bir hikmettir.
Ama siz ey anamin ogullari,
siz aciz ihtiyarlar olarak dogmussunuz
sonra baslariniz kuculmus,
cildiniz cekilmis boylece camurlarda yuvarlanan,
birbirine tas atan cocuklar olmussunuz.
İnsanlik,
coskuyla dokulerek,
terennum ederek,
daglarin sirtlarini denizin derinliklerine tasiyarak akan
billur bir irmaktir.
Ama siz ey anamin ogullari,
derinliklerinde boceklerin gezindigi,
etrafinda yilanlarin coreklendigi pis batakliklarsiniz.
Benlik,
kuru odunlari yutan,
yildiz batmalarina karsilik cogalan,
ilahlarin yuzlerini aydinlatan tutusan,
kutsal mavi bir alevdir.
Ama sizin benlikleriniz ey anamin ogullari,
ruzgarlarin karlar uzerine savurdugu,
firtinalarin vadilere dagittigi bir kuldur.
Sizden igreniyorum ey anamin ogullari cunku;
siz buyukluk ve yucelikten igreniyorsunuz.
Sizi kucumsuyorum cunku;
siz benliklerinizi kucumsuyorsunuz.
Ben sizin dusmaninizim cunku;
sizler 'ilah' dusmanlarisiniz,
ama bilmiyorsunuz.
-Halil Cibran-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder