Kimlik


''Gozden Yitirdiklerimiz programini cok iyi biliyor.
Programin sonunda, onceki programlarda sozu edilen
''gozden yitirilmisler’in hepsinin resimleri tek tek gosteriliyor;
iclerinden bazilari on bir yildir kayip.'' ''

''Gunun birinde Jean-Marc’i da boyle yitirdigini dusluyor.
Ondan hic haber alamamak,
olup biten hakkinda yalnizca dus kurmaktan baska elinden bir sey gelmemek.
Canina bile kiyamazdi, cunku ihanet olurdu bu,
beklemeyi reddetmek, sabrini yitirmek anlamina gelirdi.
Sonucta, yasaminin sonuna kadar hic yakasini birakmayacak
bir dehset icinde yasamaya mahkum olurdu.''

''İcinde yasadigi zamana oylesine siki siki sarilir ki,
karsiliginda dunyayi verseler, onu ne gecmisle,
ne de gelecekle degistirir.
Dusleri iste bu yuzden sevmez:
Dusler, ayni yasamin farkli donemleri arasinda kabul edilemez
bir esitligi dayatir insana,
insanin hic yasamadigi seyler arasinda es duzeyli bir eszamanliligi dayatir;
ayricalikli durumunu yok sayarak,
simdiki zamanin varligini yadsir.''

''Olumden donen kisilerin neler anlattiklarini bilirsin.
Tolstoy, bir oykusunde bundan soz eder.
Bir tunel ve ucunda bir isik.
Yasamotesinin cekici guzelligi.
Oysa, yemin ederim ki ben isik falan gormedim,
isin daha da kotusu, bilincimi hic yitirmedim.
Her seyi biliyorsun, her seyi isitiyorsun,
ne var ki onlar, doktorlar, bunun farkinda degil
ve senin onunde, akillarina ne gelirse anlatiyorlar,
senin duymaman gereken seyleri bile.
Artik iflah etmez oldugunu.
Beyninin ayvayi yedigini.''

''Bilincimin butunuyle berrak oldugunu soylemiyorum.
Olup bitenin farkindaydim,
ne var ki, her sey biraz deforme olmustu, duste oldugu gibi.
Ama gercek yasamda gordugun karabasan kisa surer,
bagirmaya baslar ve uyanirsin, oysa ben bagiramiyordum.
Bir karabasanin ortasinda, bir turlu bagiramamak.
''olmekten hic korkmadim.
Ama simdi korkuyorum.''
İnsanin, oldukten sonra canli kaldigi dusuncesinden kendimi kurtaramiyorum.
Olu olmak, sonsuz bir karabasani yasamak demek.''

'' ''Erkekler artik donup bana bakmiyor'' cumlesi,
bedenin giderek sonmeye basladigini gosteren kirmizi
bir isaret lambasiydi.''

''Askin bakisi, yalnizlastiran bir bakistir.''

''Chantal’in gerek duydugu, ask dolu bir bakis degil;
onun istedigi, yabanci, bayagi, kosnul bakislarin,
yakinlasma, secme, sevgi, hatta incelik tasimayan,
uzerine ister istemez, kacinilmaz olarak dikilen bakislarin altinda bogulmak.
Boylesi bakislar onu insan toplulugunun icinde tutuyor.
Askin bakisi ise onu oradan cekip aliyor.''

''Duygulara kimse karsi koyamaz.
Oradadirlar ve her turlu bastirma girisiminden bagimsizdirlar.
İnsan, yaptigi bir hareket, soyledigi bir soz yuzunden kendine kizabilir,
ama yasadigi bir duygu yuzunden kizamaz,
cunku duygularimiz uzerinde hicbir gucumuz yoktur.''

''Ozlem mi?
Karsisinda oturduguna gore, ona nasil ozlem duyabilirdi ki?
İnsan, var olan birinin yoklugundan nasil aci duyabilir?''

''Dostluk artik, elle tutulabilir kanitlarla olculebilen bir sey degil.
Savas alaninda yaralanmis dostu arama
ya da kilicini cekip onu haydutlara karsi koruma firsatı hic cikmiyor.
Yasamlarimizin icinden,
buyuk tehlikelerle karsi karsiya kalmadan,
buna karsin dostluklari da yasamadan gecip gidiyoruz.''

''İhanet seni kahrediyorsa, suclanmissan,
gunah kecisine donmussen,
seni taniyan kisilerden farkli iki tepki bekleyebilirsin:
İclerinden bazilari, post kapma pesinde kosanlara katilacak,
otekiler de sana sezdirmeden, hicbir sey bilmiyormus,
hicbir sey duymamis gibi davranacaklardir,
oyle ki, onlarla gorusmeyi, konusmayi surdurebilirsin.
Bir sey sezdirmeyen,
incelik gosteren o ikinci kategoriye giren insanlar senin dostlarindir.
Sozcugun modern anlamiyla dostlarindir.''

''Dostluk, bir insana yalnizca belleginin dogru calismasi icin gerekli.
Gecmisini animsamak, onu hep sirtinda tasimak dedikleri gibi,
belki de insanin kendi ben’ini koruyabilmesi icin gerekli tek kosul.
Ben’in cekip kuculmemesi, oylumunu korumasi icin,
anilari bir saksi cicegini sular gibi sulamak gerekiyor;
ve bu sulama isi, gecmisin taniklari ile,
yani dostlar ile surekli temas halinde kalmayi zorunlu kiliyor.
Onlar bizim aynamiz; bellegimiz;
onlardan hicbir sey beklemiyoruz,
yeter ki o aynayi zaman zaman parlatsinlar,
parlatsinlar ki, yuzeyinde kendimizi gorebilelim.''

''Ne var ki, benim lisedeyken ne yaptigim umurumda bile degil!
İlk gencligimden beri, hatta cocuklugumdan beri,
benim istedigim bambaska bir seydi:
Dostlugun, deger olarak tum oteki degerlerin ustunde tutulmasini ozluyordum.
Sunu soylemekten hoslaniyordum:
Gerceklik ile dost arasinda secim yapmak gerektiginde,
ben her zaman dostu secerim.''

''Bu dunyada dogmus olmak ister sans,
ister sanssizlik olsun,
yasamini burada yasamanin en iyi yolu,
benim su anda yaptigim gibi,
ilerleyip giden neseli ve gurultucu bir kalabaliga kendini birakmaktir.''

''Her turlu degisimin zararli oldugunu ben de dusunuyorum.
Ne var ki, bu durumda, dunyayi degismeye karsi koruma gorevi bize dusuyor.
Ne yazik ki insanlar dunyanin ugradigi cilginca degisimlerin onune gecmeyi beceremiyorlar...
Oysa insan bu degisimlerin basit bir aracindan baska bir sey degil''

''Bir lokomotifin icadi, bir ucak planinin tohumunu icinde tasir,
buysa, bizi kacinilmaz olarak kozmik bir fuzenin yapimina goturur.
Bu mantigi, seyler kendi ozunde barindirir, baska deyisle bu,
Tanri'nin tasarladigi seyin bir parcasidir,
insanligi tumuyle degistirip, yerine bir baska insanlik koyabilirsiniz,
ama bisikletten fuzeye dogru giden gelisimin onune hicbir bicimde gecemezsiniz.
Bu gelismenin mimari insan degildir;
insan yalnizca bir uygulayicidir.
Hatta zavalli bir uygulayici, cunku uygulamakta oldugu seyin anlamindan haberi yoktur.
Bu anlami yaratan biz degiliz, Tanri;
bize gelince, dunya uzerindeki gorevimiz O’na itaat etmek
ve kendi iradesini yerine getirmesini saglamak.''

''Neden mi yasiyoruz?
Tanri'ya bol bol insan eti saglamak icin.
Cunku, incil bizden yasamin anlamini arastirmamizi istemiyor.
Bizden istedigi yalnizca dollemek ve dollenmek.
Birbirinizi seviniz ve dolleyiniz.
Bunu iyi anlayın:
‘birbirinizi seviniz’in anlamini belirleyen, ardindan gelen ‘dolleyiniz’ sozcugu.
Dolayisiyla, o ‘birbirinizi seviniz’ sozu hicbir bicimde esirgeyen, bagislayan sevgiyi,
Tanri sevgisini ya da tutkulu sevgiyi kastetmiyor;
yalnizca ve basitce ‘sevisiniz! ‘ciftlesiniz!’ ‘duzusunuz!’ anlamina geliyor.''

''Giderek daha derine iniyoruz.
Gercegin oldugu yere dogru.
Neden yasiyoruz?
Yasamin ozu nedir?''

''Gercegin gercekdisi-na,
gercekligin duse donustugu kesin an hangisi?
Sinir neredeydi?
Sinir nerede?''

-Milan Kundera-

Hiç yorum yok: